Biri Rum, diğeri Türk olan iki ortak tarafından yüzyılın başlarında kayalıkların üzerinden yükselen çay bahçesi aradan geçen zaman içerisinde, Trabzon'un kültür ve sanat hayatının merkezi oldu... Denizin hemen yanı başında yükselen bu mekan, aynı zamanda, üniversite eğitimi için Trabzon’a gelmiş yüz binlerce öğrencinin de uğrak yeri olmuş.

Herkesin bir Trabzon’u vardır içinde… Kimisi için tavada balık, kimisi için takada balıkçıdır Trabzon… Kimisi Of’tan bakar kimisi Maçka’dan, kimisi köyden iner, kimisi Boztepe’den… Herkesin Trabzon’u farklıdır ama herkesin Ganitası aynıdır. Birdir, benzeştir. Kimisi için Ganita, kimisi için ise Kanita’dır. Bu durum Trabzonluların G ile K’yı karıştırması ile ilgili değil, herkesin Ganita diye bildiği mekanın asıl adının Kanita olmasıdır. Mekanı akleden Rum bir aile ve ismi veren de onlar…

Tünel yokken Trabzon’un en güzel mekanı burasıymış ve buranın ilk ortakların Rum ailede ‘güzel mekan’ anlamında Kanita ismini vermiş…Ancak, daha sonraları, özellikle dışardan gelen üniversite öğrencilerinin sık uğrak yeri olması ilk önce ismini değiştirmiş. K yumuşamış G olmuş… Ganita, Trabzon-Rize karayolunun geçtiği hat üzerinde. Ancak biraz daha denize yakın ve de denizden 40 metre yükseklikte…

Mehmet Sali’nin çayı

Aslında Ganita, kayalıklar üzerine kurulu bir yer.. Dünyada eşi benzeri var mıdır bilinmez ama, doğal kayalıklar üzerinden kuzeyinde alabildiğince uzanan Karadeniz, hemen arkasında Boztepe... Ganita’nın çayı kadar, mekanın kendisi, manzarası, sahipleri, her şeyi orijinaldir… Çaydan para alınır, manzaradan alınmaz. Güneşin doğuşunu ve batışını izlemek için denizden tepelere çıkanlara inat, Ganita bana gelin der.

Denize sıfır bir yerden de güneşin batışı bu kadar güzeldir der ve bırakmaz seni… Eğer çayı çarpmazsa, manzarası çarpar. Çayı iyiliğinden çarpar… Bir de mekanı işleten Özbilen ailesinin sıcaklığından…1900’lü yılların başından bu yana, üç kuşaktır Özbilen ailesi Ganitadadır. Evleri orada değildir sadece, yoksa aile esnaflık geleneğini üç kuşaktır sürdürüyor. Ailenin üçüncü kuşağı Adnan Özbilen.. Mehmet Sali’nin oğlu Adnan. Hani, babasının yanında dolaşan, hani boyu yetmiyor diye ayağının altına iskemle koyup bardak yıkayan Adnan… Daha yedi yaşında Ganita’ya bulaşıkçı giren Adnan Özbilen anlatıyor:

“Burası üniversitelilerin mekanı olarak bilinir… Eskiden beri hep onlara mekan olmuş, ev olmuş, okul olmuş, derslik olmuş… 100 bin mezun verdim diyorum. Bugüne kadar 100 binden fazla öğrenci buradan gelmiş gitmiş. Şimdilerde hepsi iyi yerlerde. Ancak, hiçbiri bana ‘üniversite okudum’ diye hava atamaz. Hepsi elimden geçti. Ordu’da doktor var, İzmir’de mühendis var… Her yerde Ganita mezunu biri mutlaka var. Dedem Ali dede, babam Mehmet Sali, ve Mehmet Salih’in oğulları… 100 seneden fazladır burası bizde… Ali dedem ve Rum arkadaşı, denize doğru üç kaya olan bu yeri önce oturma yeri haline getirmişler… Benden sonra oğlum Kaan var. Ondan sonra da kim alırsa alsın…Yani yüz sene önce de çay bahçesiymiş… Düşünün, yüz seneden fazla hep aynı işlevi görüyor. Burası aynı kalsa da Türkiye değişiyor.”

Yok o eski üniversite öğrencileri!

Adnan beyin bahsettiği değişim kültürel… Çünkü Ganita, yüzyılın başından bu yana kentin kültürel hayatının merkezinde… Yani aslında, üniversite kurulmadan önce de kentin aydınları, ileri gelenleri burada toplanır, burada konuşur ve güncel meseleleri burada tartışırdı. Doğal olarak, üniversite eğitimi için Trabzon’a gelenler içinde kentte ilk uğrak yeri Ganita olmuş… 50’ler, 60’lar,70’ler ve biraz da 80’ler, Ganita’nın o kültürel sorumluluğa uygun yıllarmış. Neredeyse, mekanın son 40 yılını canlı canlı hafızasına kaydeden Adnan beye göre eskiyle yeni, siyahla beyaz demekmiş:

“Son beş-altı yıldır Türkiye değiştiği gibi Trabzon’da değişti. Kozmopolit bir kent oldu burası. Yerlisi azaldı. Üniversiteli sayısı arttı ama o eski öğrenciler yok. Eskiler, dergisini, kitabını yanında getirir, akşam 7’ye kadar okurdu. Akşam 7’den sonra talebeler çekilir, bu kez Trabzon’un yerli aileleri Ganita’ya inerdi. Sadece çay değil, akşam yemeği için de gelen olurdu. Üniversiteliler kitap, dergi okumadığı gibi, o aileler de yemeğe gelmiyor.

Saatlerce oyuna dalan öğrenciler var artık. 160 masamız var. Tüm masalar, tam dolu olduğu zaman ki -bu sayı asgari 700 kişi eder- en fazla 5-6 kişi kitabını ya da dergisini okur. Masa arkadaşlığı vardı. Masalardaki yemekler paylaşılırdı. Ama şimdi bir gezin bakın, kimse kimsenin masasına bile bakmıyor. Bunun yanında burası bir Meydan Parkı da değil. Meydan Parkı’nda herkes başkasının masasını gözetler, burada öyle işler olmaz. Ganita müşterisi daha seviyelidir.”

Evliya Çelebi de uğramış geçmiş

Ganita’nın tarihi misyonu taa yüzyılın başında çizilmiş ama zaman o misyonu maalesef yeniden şekillendirmiş… Şehrin hassas noktası kültür olunca, doğal olarak tüm kültürel birikim de burada toplanmış. Birbirleriyle kültürel olarak etkileşim içinde olanlar da, doğal olarak dostluklarını bir adım ilerisine taşımışlar. Birbirleriyle sürekli dayanışma içinde bulunmuşlar ki, Ganita’nın Trabzon’a kattığı en somut ve özenilecek sonuçlardan biri de ‘dayanışma kültürünü de bu kültürle birlikte oluşturması…

Evliya Çelebi’nin ‘Seyahatnamesinde bahsettiği, Necip Fazıl Kısakürek gibi fikir ve düşünce adamlarının müdavimi olduğu, şiir dinletileri, mecmua fikirlerinin ilk kıvılcımının yakıldığı yer… Tünel yokken Trabzon’un en güzel koyu olarak bilinen, kürek ve yüzme yarışlarının yapıldığı, tramplen atlayışlarını izlemek için kayaların üstüne çıkıldığı, yukarıda çay içenlerin, hemen aşağıda bikinisiyle denize girenleri rahatsız etmediği, oltayı salanların balıkları ortak pişirip yediği, en önemlisi, tertemiz deniziyle, aşkın, sevdanın, hüznün, kırgınlıkların, özlemlerin, arkadaşlığın şahidi, Ganita...

Dünyada salt bir çay bahçesinin bir kültürlenme mekanı olabildiği kaç yer vardır bilinmez ama Ganita, yüz yılı aşkın süredir, sadece çay içilen değil, en güzeli gösteren, en güzeli okutan, en güzeli sevdiren, en hüzünlü, en suskun, en başka bir okul, bir müze…

Zafer Kalfa (Ganita Belgeseli Yapımcısı):

Mekân-Öz açısından Ganita…

Ganita çay bahçesini özel kılan bir başka durum da yapısı. Ganita, Trabzon’un minyatürleştirilmiş halidir. Nasıl Trabzon, deniz kıyısından dağlara yükselen bir kent ise Ganita da denizin üzerine doğru yükselir. Masaların her birini bir ev ve oturanları da müşteri değil de şehir insanı olarak düşünürsek çok çarpıcı bir benzerlik görürüz. Bu somut yapılar ne kadar benzerse içinde taşıdığı manevî yapılar da o kadar aynı. Dahası, Trabzon genelinde nasıl bir kültürel değişimden (ki bence bu değişim pek de asil değil) söz edebilirsek Ganita’da da aynı değişimi görürüz. Trabzon’un kültürel yapısını keşfetmek isteyen Ganita’yı keşfederek bunu büyük ölçüde başarabilir. Çünkü Ganita da denizin üzerinde bir kaledir. Ganita da Trabzon’un kendisi gibi denizden dağa tırmanan bir yapıdır. Bu mekân üzerine şu da söylenmelidir ki bizler, ruhî edimlerimizi denizden alan insanlarız. Dalgaları inceleyelim. Sonra insanlarımızı inceleyelim; aynılık görürüz. Denize ne kadar yakınsak o kadar Trabzonluyuz. Ne kadar Trabzonluysak o kadar coşkun, sevgi dolu ve asiliz. Son yıllarda denizden koptuk, koparıldık. Belki de Ganita Trabzonlu kalabildiğimiz tek yer şu an...

Mağarada ders:

Adnan Özbilen’in babası, Mehmet Salih Özbilen, her ne kadar ciddi adam olsa da, fakir dostu, çocukları çok seviyor. Ganita neticede kayalıklar üzerinde ve Ganita diye bilinen yerde kayalıkların içi aslında.. Kayalıklarda mağaralar da var. O mağaralarda, evinde elektriği olmayan çocukları ders çalıştırıyor, hatta yemeklerini ve çaylarını bile veriyor. O çocuklardan birinin o mağaradan akademisyenliği kadar yükseldiği de bir vakıa...

Anı:

Üç sene önce bir mektup geldi. İzmir Bornova’dan… On sene önce KTÜ’de öğrenciyken, iki kola içip kaçtık. Parası zarfın içinde, hakkınızı helal edin” diye mesaj yolladı. Biz parası olmayan öğrenciden para almıyoruz. Parası olduğu zaman öderse öder. Ödemezse canı sağ olsun. Bazen kasaya yanımıza öğrenci arkadaşlar gelir. Abi paramız yok, kız arkadaşımın yanında söyleyemem. Kredi kartımdan çek der. Biz de deriz ki, ‘Kafan rahat olsun, bir daha ki sefere ödersin.”

Ganita’ya giderseniz

Kesinlikle çay için… Mümkünse denize en yakın yerde oturun. Kışın soğuk olabilir, havaların sıcak olduğu bir zamanda gidin. Sahibi Adnan Özbilen’le mutlaka tanışın…Zaman olarak, akşam vaktinde orada olmaya bakın ve açık maviden koyu maviye dönen denizi ve güneşin batışını izleyin… Trabzon’u bilmeyenler için, Meydan’a yürüme mesafesinde Kalepark diye bilinen semtte...

Her hakkı saklıdır. Yazarının ve Serander.Net’in izni olmaksızın alıntı yapılamaz, kullanılamaz.
*Bu yazı daha önce Trabzon Kültür, Sanat ve Yaşam Dergisi'nin 3. Sayısında (Kasım-Aralık 2007) yayımlanmıştır.