Ninni anonim halk edebiyatının en yaygın türlerinden birisidir. Annelerin çocuklarını uyutmak için ezgi ile söyledikleri bu ürünler, söylendikleri yörelerin çeşitli özelliklerini de taşırlar. Bazen aynı yörenin ilçeleri, köyleri arasında bile farklı özelliklerin bulunduğunu görmekteyiz. 

Söz gelimi Erzurum’un tortum, Oltu, Narman, Olur gibi İlçelerinden derlenen ninnilerle Şenkaya, Hasankale, Aşkale ve Karayazı ilçelerinden derlenen ninnilerde oldukça farklı motiflere rastlamak mümkündür. Bu ilçelerin dağ köylerinden derlediğimiz ninnilerde kar, kış, fırtına, bora, yayla, çiçek, koyun, kuzu, süt, yağ, kaymak gibi maddeler benzetme unsuru ' olarak kullanılırken, sıcak ‘savahil’ köylerden derlenen ninnilerde ise dut, dut kurusu, erik, kiraz, elma, armut gibi meyveler benzetme unsuru olarak kullanılmaktadır.

1915 doğumlu Nadime İspir’den derlenen aşağıdaki ninni bu yörenin evlenme geleneklerinden iki özelliği yansıtmaktadır:

Kırkılmamış kırk şişek

Şişlik gelir kızıma

Yeddi yüz yeddi kere

Başlık gelir kızıma

(Erzurum)

Anonim halk edebiyatı ürünlerinden manilerin, türkülerin, masalların ninnilerin, bilmecelerin kuşaktan kuşağa taşınmasında, unutulmamasında annelerimizin, büyükannelerimizin çok büyük emeği olduğu unutulmamalıdır. Biz “ninnilerde Türk kadınının ruh inceliğini, düşünce zenginliğini buluruz.”[1] Bu düşünce zenginliği içerisinde annelerin çocuklarına gösterdikleri hedef, onlardan bekledikleri de önemli yer tutmaktadır. Bu gerçekten hareket ederek Doğu Karadeniz ninnilerinde annelerin çocuklarına telkin etmeye çalıştıkları idealleri, gelecekte ne olmalarını istediklerini mahdut örneklerle anlatmaya çalışacağız.

Her anne çocuğunun karnını doyurduktan sonra uyumasını ister. Ço­cuk ne kadar çabuk ve iyi uyursa, o ölçüde sakinleşir ve iyi huylu olur.

Rizeli bir anne bu İsteğini şöyle dile getiriyor: 

Uyu da gunduzlar su gibi dinsun

Menekşe gözüne kirpikler insun

Yar un şafak vakti içine sinsun

Güneşle uyanan kuşların huyi

Nenni yavrum nenni nenni [2]

Annelerin en büyük arzularından biri de çocuklarının bir an önce büyü­yüp önlerinde yürümeleridir. Çocuğunu önünde badi badi yürürken gören anne ve babanın mutluluğunun ölçüsü yoktur.

Küçük yavrim uyusun

Uyusun da beyisun

Yavrim ogumde yurusun

Nenni yavrim nenni

Anan uyutsun seni (29/59) [3]

diyen anne, oğlu büyüdüğünde de ona beyin kızını layık görür. Çocuğunu büyütüp evlendirmek, mürüvvetini görmek aile için ayrı bir mutluluktur.

Denuzlerde yuzer kayuk

İçi dolu yayun baluk

Beyin kizi sağa layuk

Nenni uşağım nenni (28/51)

Oğluna beyin kızını layık gören anne, kızının da beyine, yani kocasına eziyet etmemesini telkin etmektedir:

Mini kizum hoplasun

Cicisini toplasun

Beyinunce beyine

Hiç eziyet yapmasun (28/42)

Bu noktada Karadenizli eşlerin kocalarına, yuvalarına bağlılıklarında, erkekleri gurbetçi olan bu insanların yıllarca ve sabırla çocuklarına sahip çıkmalarında, beklemelerinde bu ve benzeri telkinlerin rolü olmalıdır.

Türk aile terbiyesinde ve geleneğinde evladın anne ve babanın yaşlı­lıklarında onlara bakma görevi ve beklentisi vardır. Bu, aile yapımızın en önemli sosyolojik özelliğidir. Bu güzel özelliğimiz giderek kaybolduğu için yaşlılarımız, devletin koruyucu şemsiyesi de yeterli olmadığından, şurada burada sefil olmakta, aile içi bunalımlar yaşanmaktadır. Rizeli anneler daha beşikte iken çocuklarına şu telkinde bulunmaktadırlar:

Nenni guzelum nenni

Beyiteyum ben seni

Sen de bakarsun beni

Uyu evladım uyu (27/28) 

Beyinecek çocuğum

Hemen asker olacak

Askerluğuni yaptimi

Anasına bakacak (27/26) 

Bizden sonra gelen

Yeni nesil olacasun

Bigun ehtiyarlanunca

Bize bakacasun

Nenni uşağım nenni

Nenni uşağım nenni (26/2)

Türkiye genelinde okuma-yazma, özellikle yüksek ve teknik öğretim yapma oranı en yüksek bölge Doğu Karadeniz bölgesidir. Gerek devlet yönetiminde, bürokraside, müteahhitlik, mühendislik hizmetlerinde, ge­rekse özel işletmecilik hizmetlerinde bu gerçeği açıkça görmekteyiz. Bu konuda Doğu Karadenizli annelerin ninnilerdeki telkinlerine kulak ver­mek gerekir:

Uyusun da beyinsun

Her okuli okusun

Yarun dar günümüzde

Dertlerumuzi çözsün

Nenni uşağım nenni

Nenni yavrim nenni (26/4) 

Şindi rahat olasun

Sora beyinecesun

Beyuk adam olunca

Memleket yonetecesun

Nenni nenni nenni

Türk insanı için “adam olmak” kavramı çok önemlidir. Bu kavramı sözlükler ve ansiklopediler şöyle açıklamaktadır: "Adam olmak (b.f.): Terbiye olmuş olmak, iyi yetişmiş olmak, iş tutmuş bulunmak, mevki sa­hibi olmak.”[4] Bunun yanında halkımız adam olmanın ölçüsü olarak askerliğini yapmayı, bir iş, meslek sahibi olmayı, ailesinin geçimini sağla­yabilecek durumda olmayı kabul etmektedir. Mevki sahibi olmayı adamlık saymayan halkımız, bu konuda herkesin bildiği meşhur fıkrayı sık sık anlatır. Aşağıdaki ninnide Rizeli anne çok önemli bulduğu üç motifi bir arada kullanmıştır:

Nenni etsun beyinsen

Devletuni kultarsun

Askerluğuni yapsun

Anasuna da baksun (27/31)

Buradaki “devletuni kultarsun” ifadesi Türklerdeki bir geleneği hatırlatmaktadır. Bu, çocuklara ad vermeden önce çocuğun yiğitliğini, kahramanlığını ispat etme ve ondan sonra ad alma geleneğidir. Bugün ise genç vatani görevini yapacak, yani vatanını kurtaracak, koruyacak, as­kerliğini yapacak ve köyüne dönüp anasına bakacaktır.

Beyinecek çocuğum

Hemen adam olacak

Askerluğuni yaptu mi

Anasuna bakacak (27/26)

Anadolu’nun birçok yerinde halkımız evlenebilmenin ilk şartı olarak askerliğini yapmış olmayı kabul ederken, Rizeli annelerimiz bunu adam olmaya bağlamaktadır. Aşağıdaki ninnilerde bunu açıkça görmekteyiz:

Uyusun da bebeğğum uyusun

Uyusun da beyinsun

Beyinsun da adam olsun

Evlensun boba olsun (26/4) 

Uyuyup da beyinecek nenni

Adam olup gidecek nenni

Uyuyup beyinecek nenni

Adam olup evlenecek nenni (29/63)

Çocuğunu besleyip büyütmek, adam etmek her anne babanın en kutsal görev ve arzusudur. Bu aslında bütün canlılar için tabii bir içgüdüdür. Bir yaratılış kanunudur. Ancak yaratılış kanununda insanın özel bir yeri olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Çocuk annenin kanından, etinden, kemiğinden, iliğinden gıdasını alan, süzülüp gelen ve sütüyle beslenen mukaddes bir varlıktır. Bu varlığın anne ve baba için değeri, maddi ölçülerle ölçülemeyecek bir kıymet taşır.

Anneler çocuklarının değerini zaman zaman ninnilerle, manilerle, türkülerle dile getirirler. Onlar için çocuk candır. Kalbin açan gülüdür; anasının ciğer parçasıdır. Böyle olunca onu mevkilerin, makamların en yüksek noktasında görmek ister ve ona göre de telkinde bulunur. Severken “Benim oğlum doktor olacak, subay olacak” veya “benim kızım gelin olacak, anne olacak, hemşire olacak, eczacı olacak” gibi sözler söyler. İşte Rizeli anne de çocuğuna ninni söylerken böyle düşünüyor:

Anan seni uyutsun

Kollarunda beyitsun

Geleceğun beyigisun

Nenni yavrim nenni (29/59.2) 

Uyutayum ben seni

Geleceğun beyuği

Kalbumun açan guli

Nenni yavrim nenni (28/57)

Çocuğun geleceğin büyüğü olması için sadece “adam olmak” yeterli değildir. Büyük adam olması gerekir.

E eee esi var

Yavrimun uykusi var

Uyusun da beyinsun

Beyuk adam olsun (28/47)

der. Büyük adam olunca ne olacak? Onun cevabını da Rizeli annemiz şöyle veriyor:

Şindi rahat olasun

Sora beyinecesun

Beyuk adam olunca

Memleket yonetecesun

Nenni nenni nenni (26/5)

Şimdi çok gerilere gitmeden ve elimizdeki mahdut örneklere bakarak, Cumhuriyet döneminde ülkenin en üst yönetiminde bulunan, eğitiminde, teknolojik kalkınmasında, inşaat sektöründe görev yapan Doğu Karadenizli insanların sayısında ve başarısında bu annelerin telkinlerinin hiç rolü yok mudur acaba? Üzerinde düşünmeye ve daha geniş araştırmalar yapmaya, eğitim programlarında bu küçük telkinlere yer vermeye değmez mi? İlgililerin, psikolog ve pedagogların düşünmesi dileğiyle.

Dipnotlar:

[1] Behçet Dede, “Türk Ninnilerinde Dile Gelen İstekler”, Milli Kültür Dergisi, Mart 1984, S.44, s.69-71.

[2] Azat Kaya, “Rize’den Söylenen Ninniler”, Türk Folklorundan Derlemeler 1989, Ankara, 1989, s.25-32.

[3] Burada, ninnilerin altındaki rakamlardan birincisi makalenin sayfasını, ikincisi nin­ninin numarasını göstermektedir.

[4] M. Nihat Özön, Resimli Büyük Türk Dili Sözlüğü, İstanbul, 1971, s.6.

Fotoğraf: Ali Kemal Atik (AA)

Her hakkı saklıdır. Yazarının ve Serander.Net'in izni olmaksızın alıntı yapılamaz, kullanılamaz.

* Bu makale daha önce Karadeniz Araştırmaları (Cilt: 7 Sayı: 7, 76 - 81, 01.07.2005) Dergisinde yayımlanmıştır.